Eğitme!



Yine ilginç bir blog yazısıyla beraberiz değerli okurlarım,

Konu eğitim. Bu kelimeyi bile duymak istemediğinizi biliyorum ama sene olmuş 2017 ve eğitimde reform diye lanse edilen manasız uygulamalar gündemde olduğu sürece buna dair konuşmak ve yazmak zorundayız gibi geliyor bana. Eğitim şart ehuehu geyiği de yapmayacağım tabi ki. Size çok ilginç bir çalışmadan bahsedeceğim. Yazıya Mark Twain'in şu sözüyle başlamak istiyorum.



Mark diyor ki;

Okulun eğitimimi engellemesine hiçbir zaman müsaade etmedim. 

Ben okullaşmayı sorgularken bir de haberlerde son derece mantıklı(!) liselere geçiş sisteminin nasıl olacağını okuyorum hem de "Eğitimde Devrim" başlığı altında. Ya sabır! Bakın bu ülke cennet mennet ama gerçekten içinde yaşamak çok zor. Eğer biraz kafanız çalışıyor ve toplumsal meseleleri dert edecek kadar insanlık kaldıysa içinizde vallaha da billaha da bu ülkede yaşamak çok zor. Neyse eğitime geri dönüyorum. Malum devirdik eğitimi.... 

Biraz kendi tecrübemden bahsetmem gerekirse; benim okulla ilgili tecrübelerim hem olumludur, derslerden öğrendiklerimden dolayı değil, insanlardan öğrendiklerimden ötürü. Her zaman "iyi" bir öğrenci olmuşumdur. Lakin, bana göre eğitimim okul sisteminin dışında gerçekleşti. Okullar her zaman için çoğunlukla sosyalleştiğim ve insan ilişkilerine dair bir şeyler öğrendiğim yerlerdi. Yani okulun eğitim değil de deneyim tarafındaydım hep. Toplamda 16 yıllık eğitim hayatımda öğrendiğimi emin olun 8 yılda bile öğrenebilirdim. Sadece ben değil çoğumuz öğrenebilirdik. Eğitimin beynimde ve algımda yarattığı örümcek ağlarını hala tamamıyla temizlemiş değilim. Tamamıyla temizleyebilir miyim? O da meçhul. Mesela bu örümcek ağlarından en büyüğü ve en iyi örülmüşü aldığımız diplomalardır. Bu diplomalar yüzünden büyük bir çoğunluğumuz kendimizi(Allah'ın yarattığı en yüce varlıklarız bu arada) okulun bize verdiği bir kağıt parçasının tanımladıkları üzerinden tanımlamamız ve hayatımızı bunun üzerine inşa etmemiz. Mesela ben ingilizce öğretmenliği mezunu olan bir insan olarak hayatımı sadece ingilizce öğretmekle sınırlandırmam sizce de saçma değil mi? Son verdiğim örnek bile bence modern eğitim sisteminin(eğitimin her kademesi dahil, doktoraya kadar) ne kadar boş olduğunu ortaya koymaya yeterli bence ama ben size bilimsel gerçeklerle geleceğim. 

Beth Jarman ve Dr. George Land adında iki araştırmacı yaratıcılığın genetik mi, deneyimsel mi ya da tamamen başka bir sebepten mi? olduğunu bulmak amacıyla bir çalışma yapmışlar.  Araştırmada uyguladıkları test, NASA'nın kendi mühendisleri ve roket bilimcileri üzerinde gerçekleştirdiği yaratıcılık becerilerini(farklı düşünme, probleme bakma ve çözüm üretme) ölçen bir testi 4-5 yaşlarında 1600 çocuk üzerinde gerçekleştirmişler ve ortaya çıkan sonuç onları da şok etmiş çünkü testi çözen çocukların %98'i deha derecesinde skorlar elde etmişler. Sonuçlar böyle gelince heyecanlanan araştırmacılarımız bu çalışmayı boylamsal araştırma(aynı bireylerden tekrarlı ölçümler alınan araştırma türü) boyutuna taşımaya karar vermişler. 5 sene sonra aynı çocuklara tekrar çözdürmüşler bu testi. Yine şok olmuşlar ama bu sefer sebebi farklı imiş. Bu sefer ilkokulda öğrenim gördüğü sırada testi çözen bu çocukların sadece %30'u deha derecesinde skorlara ulaşmış. Daha ilkokulda bile %68'i gitti çocukların, hayırlı olsun. İkinci çalışmadaki sonuçlarla da dumur üstüne dumur yaşayan araştırmacılarımız 5 yıl sonra bu sefer çocuklar lisedeyken tekrar çözdürmüş aynı testi. Bu sefer de çocukların sadece %12'si deha derecesinde skorlar elde etmiş. Sonuçlardan hem merakı cezbolan ve aynı zamanda da rahatsız olan araştırmacı George Land bu testi 25 yaş ve üstü bir gruba uygulamış ve sadece %2'si deha seviyesinde sonuçlar elde etmiş. 


İşte grafiği


Sonuç: İnsanlar deha potansiyeliyle doğuyor ama sonradan sistematik bir şekilde aptallaştırılıyor. 
        
Endüstrinin ihtiyaçlarını karşılamak ve toplumun değil de yöneten sınıfın çıkarlarına uygun olarak dizayn edilmiş bir eğitim sisteminden daha iyi bir sonuç beklemek zaten naiflik olurdu. İnsanların kanlarını cehalet üzerinden emenler tabi ki muazzam hayal etme kapasitesiyle sisteme en büyük tehlike arz eden çocukları es geçemezlerdi, öyle değil mi? 

Hiç bir yazımı gerçekçilik kisvesi altında umutsuzluk üzerine inşa etmiyorum. Allah'ın izniyle her zaman bir yol vardır. Bu yazının çözüm kısmı var elbette. 

Evet biliyoruz ki sistem bizi aptallaştırıyor ama güzel haber şu; yaratıcılık sadece bastırılabiliyor tamamıyla ortadan kaldırılamıyor. Özellikle uyurken yaratıcılığımız aktif oluyor. “Bu da demek oluyor iç dehamız uyuyor ve uyandırılıp rehabilite edilmesi gerekiyor.” diyor sevgili George ve yaptığı çalışmalar ve beyin taramalarına dayanarak ekliyor; “İnsanlar daha az yargılamalı, eleştirmeli ve daha faza anlamalı ve merak etmeliler. Kaygı, korku ve stres yaratıcılığı öldürdüğünden mütevellit, bunları ortadan kaldırmak adına meditasyon, yoga veya herhangi bir fiziksel aktivite yapılmalı çünkü bu tür aktiviteler beyinde yeni bağlantılar oluşturur. Elbette beslenme düzeninin de kilit rol oynadığını unutmamak gerek.”


George’un tavsiyelerine ek olarak naçizane ben de bir şeyler eklemek isterim. İngilizce’de bir kelime var çok sevdiğim; “unlearn”. Öğrendiğin şeyi unutmak anlamına geliyor. Bence bol bol öğrendiğimiz şeyleri unutup tekrar öğrenmek, öteki dediğimiz insanlarla tanışmak ve onları anlamak, yeni bağlar kurmak, görmediğimiz yerlere gitmek, yürümediğimiz yollardan yürümek kısacası esneme alanında mümkün olduğunca zaman geçirmek yeni beyin bağlantıları oluşturmak için güzel hareketler gibi geliyor bana. En azından ben bunları yaptığımda gerçekten beynimin esnediğini hissediyorum özellikle de seyahat ederken. 

Öğrenmeye, öğrendiğini unutmaya ve tekrar öğrenmeye açık ol.(Fotoğraf Norveç seyahatimden:)

Buraya kadar gelip benimle beyin esnettiğin için teşekkür ederim. 

Selametle





Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sapkın Tarikatlar ve İnsan Devşirme Yöntemleri

Dev Saguro Kaktüsleri

Hayattan Nasibini Almak