Sapkın Tarikatlar ve İnsan Devşirme Yöntemleri



Çok uzun bir aradan sonra tekrar merhaba,

1 buçuk yıl öncesinde bir belgesel izlemiştim Osho tarikatı ve dünyada düzenledikleri ilk biyosaldırı üzerine idi. Belgeselin detaylarına girmeyeceğim. Dileyenler buradan ulaşabilir. Bu belgeselin yanı sıra Netflix yapımı olan yine aynı tarikatla ilgili "Wild Wild Country" isminde daha detaylı bir belgesel de mevcut. Ona da bakabilirsiniz. Ben iki belgeseli de izledim ve inceledim. İlk belgeseli izledikten sonra aklıma şu soru gelmişti;

Yahu nasıl oluyor da mühendis, doktor, avukat vb. olabilecek kadar zeki insanlar, müritlerinden Rolls Royce araba isteyen ve türlü türlü kirli işlere alenen bulaşmış bir şarlatanın peşinden gidiyorlar?

Olayın zeka ile alakası olmadığı su götürmez bir gerçek.

Peki o zaman nedir insanları özünden çıkarıp aşama aşama pisliğe girse bile farkına vardırmayacak kadar insan ruhunu ele geçiren güç?

"Burada mutlaka bir motif var" diyerek youtube'a "weird cults around the world"(dünyadaki tuhaf tarikatlar) yazarak araştırmaya başladım ve farklı tarikatlar arasında benzer motifler yakaladım. Bu yazıda bu motifleri ve bu şarlatanların insan ruhunu hangi zayıf noktasından yakaladıklarını irdeleyeceğiz. Başlamadan önce şunu belirtmek isterim ki burada bahsedeceğim gözlemler ve çıkarımlar tamamen özneldir.

Çaylar/kahveler hazırsa başlıyoruz.

Bana kalırsa insanoğlu şu an büyük bir buhranda çünkü hiç olmadığımız kadar doğadan uzaklaştık, bireysel yaşam bizim gibi yakın ilişkilerin cesaretlendirildiği toplumlarda bile gözle görülür şekilde yükselişte dolayısıyla insanlar arası bağlar zayıf ve son olarak materyalizmin doruklarında takıldığımız bir algı seviyesinde raks ediyoruz. Tüm bunlar yetmezmiş gibi yaşadığımız dünyada  bazı türdaşlarımız (insanlar) büyük kıyımlara maruz kalıyor bkz. Suriye. Bunlar aklıma gelen ilk sebepler. Bunlara ek olarak sağlıklı gıdaya erişimin giderek zorlaşması, iklim değişikliği vesaire gibi başka bir sürü değişken doğamıza aykırı yaşamlar sürmemize sebep oluyor. Dolayısıyla, doğumdan ölüme kadar aciz olan insan kendi doğasına yakın gördüğü/gösterildiği her türlü senaryoya mum ışığına atlayıp yanan kelebekler gibi tutunması işten bile değil. İnsan ruhunu biraz olsun çalışan ve bilen şarlatanlara da bu senaryoları yazmak kalıyor.

Ben 3 tarikatı derinlemesine inceledim ve gözlemlerim ve çıkarımlarım da bunlara dair edindiğim bilgilerden geliyor. Bu tarikatlar; Rajneeshpuram(Osho), Peoples Temple (Halkın tapınağı) ve Sibirya'nın İsa'sı.

1. Tarikat Liderleri
Bunlara dair yakaladığım motif her birisinin çoğunluk tarafından kabul gören savlarla ortaya çıkmalarıdır. Hepimiz kardeşiz, mutluluk içimizde, herkes eşittir gibi... Böyle yapmak zorundalar çünkü sonradan da göreceğimiz üzere radikal fikirlerini başta söylemeleri müthiş bir stratejik hata. Önce bütün kelebeklere mum ışığı gibi görünmesi lazım ki yanına çekip kanadı yanmaya başladığı an geri dönülmez(insanlar buna inandırıldığı için yoksa tabi ki dönülebilir) bir yola girdikten sonra ancak gerçek yüzlerini gösteriyorlar ki o zaman da iş işten çoktan geçmiş oluyor. Fakat inanmazsınız, gerçek yüzlerini gösterdikten sonra bile insanların onlara inanmaya devam ettiğine defalarca şahit oldum izlerken. Hatta bu Osho ile ilgili olan "Wild Wild Country" belgeselinin sonunda zamanında mürit olan ve biyosaldırı yaptığını bildiği bir tarikat için avukat olan adam "çok güzel günlerdi, ben bir daha o kadar çok sevildiğim bir ortamda bulunmadım" diye ağlıyordu. Arkadaş bu nasıl bir büyülenmedir?

İkincisi, bu arkadaşlar karizmatik(!) oluyorlar ve genelde Christlike figure(İsa vari) figürler oluyorlar. 

Vissarion. Sen git, halis muhlis bir targeryan olup ejderhalara ip atlatacakken gel Sibirya'da ben İsa'yım de ve hatta tövbe haşa ben tanrıyım diye gez. Şaka bir yana bu arkadaş sibiryada bildiğin tanrı gibi takılıyor ve arada bir müritlerine uzun bir yolun(ben bu bağlamda hacca benzetiyorum.) sonunda vardıkları ormanın derinliklerinde bir yerde uzaktan el sallıyor. Bir nevi kutsuyor onları. Bu yolun başında insanlar büyük bir kapından geçiyorlar. Bakınız bu da sembolojidir.(Sonradan değineceğiz) Kapı değişim, dönüşüm ve boyut değiştirme anlamı taşır. Dediğim gibi bu şarlatanlar insan ruhunu ve ona dokunan sembolleri çok iyi biliyor ve kullanıyor. Gördüğünüz üzere tablolarda betimlenen İsa figürünü kopyala yapıştır yapmış. İnsan biraz yaratıcı olur. (hiciv)





Bhagwan Shree Rajneesh. Namı diğer Osho. Bu arkadaşımız da görüldüğü üzere İsa vari bir görünüme sahip fakat tarzının daha yaratıcı olduğu ortada. Oregon'da bir ilçenin yerel yönetimini ele geçirmek için seçim günü öncesi suyu zehirleyerek tarihin ilk biyo saldırısını düzenlediğini kim söyleyebilir bakışlarıyla insan deviren (bir müridinin ifadesi) şu surata bakınca? Yerel halkı zehirleyerek seçimleri kazandılar ve hakikaten o ilçenin yönetimi bir ara bu özgür sevgi tarikatına geçti.



Jim Jones. Bu arkadaş hiç de İsa vari bir görüntüm olsun kompleksine girmeden "Better Call Saul" tadında 1950'lerde ortaya çıkıyor. Pazarlamacı görüntüsüyle tarih sahnesine çıkarak büyük bir risk almış olsa da beyaz insanlara hastalık bulaşır diye siyahiler için farklı tuvaletlerin inşa edilmesi, yine siyahileri otobüste her zaman arka tarafta oturmaya zorlamak gibi akla hayale sığmayan ırkçı uygulamaların yapıldığı zamane Amerika'sında, "herkes eşittir" diyerek bütünleşmiş bir toplum yaratma ütopyasıyla çoğunluğu afro-amerikan olan müritler devşirmiş ve bir gün "biz bu dünyadan alacağımızı aldık, yeter artık bu acıyı sonlandıralım" diyerek kendisinin de dahil olduğu yaklaşık 900 kişinin intiharına sebep olmuş bir şahıstır kendisi.

Dış görünümlerine dair gözlemlere ek olarak, hepsinin muazzam derecede hitabet becerisi, özgün bir anlatım şekli ve laf ebeliği konusunda ustalaşmış olduklarını rahatlıkla görebilirsiniz. Haklarını da yemeyelim; felsefi açıdan da derslerini çok iyi çalışmışlardır.

2. Alan Tanımlama
Vitrinde boy gösterdikten sonra sonraki aşama alan tanımlama oluyor. Bu alanı tabi ki liderler tanımlıyor. Genelde de bu alanlar başlangıçta sevgi kelebeklerinin cirit attığı bir yer olarak tanımlanıyor; koşulsuz sevgi, yargılamama, şefkat, merhamet, anlayış, hoşgörü, karşılıksız destek gibi erdemlerden bir demet oluşturuyorlar. Yukarıda da bahsettiğim üzere modern hayatta bu değerlere kolaylıkla erişemeyen bu yüzden bunların açlığını iliklerine kadar hisseden özünden neredeyse koparılmış modern(!) insan da balıklama atlıyor bu alanlara.

Bir topluluğun devamının sağlanmasında bireylerin topluluğa olan aidiyet hissi kritik bir rol oynar. Peki bunu nasıl sağlarsınız? Yine alan tanımlamasına ortak dil ve ortak görünüm maddelerini ekleyerek. Örneğin, Osho'nun müritleri sadece kırmızı renkte kıyafetler giyebiliyorlardı. Hiçbir tarikatın ortak diline maruz kalmadığım için buna dair bir veri yok elimde. Fakat ortak dil oluşturduklarına eminim. Olmak zorunda. Aksi takdirde çatışmaların önü alınamaz ve çözülme başlar.


3. Kitle Psikolojisi
Lise son sınıfta bir seminere katılmıştık. Seminerde neden protestolara katılmamamız gerektiği anlatılmıştı. Sunumu yapan kişi, "arkadaşlar bu tür protestolarda ne yaptığınızı bilmezsiniz, mesela birisi bir yere taş atmaya başlarsa siz de düşünmeden taş atmaya başlarsınız" demişti. Zamanında da bu bilgi ilginç gelmiş ki aklımda yer etmiş. İşte bu fenomenin bilim dünyasındaki karşılığı kitle psikolojisidir. Freud'a kitle psikolojisini şöyle tanımlıyor: bir kalabalığın parçası olmak bilinç dışının kapısını açar. Bunun olma sebebi; süper egonun ya da ahlak merkezinin kitle tarafından yerinden edilmesiyle açılan boşluğun karizmatik bir grup lideri tarafından doldurulmasıdır. Benim kitle psikolojisinden anladığım: insanların oluşturduğu güçlü sinerjinin bireylerin iradesine galip gelip, bireysel iradeyi ortadan kaldırmasıdır. İradenin ortadan kaldırılmasıyla açılan yeri de yukarıdaki kara büyücüler (Jung'un arketiplerinden birisi) ya da şam şeytanları(sapkın tarikat liderleri) dolduruyor.

4. Ortaklar
Tabi ki tüm bu kandırmacanın tek farkında olanı tarikat liderleri olmuyor. Tarikat içinde sağ kolu ve sağ kolunun ekürisi tarikat liderine dair fısıltı gazetesi ile çeşitli insan üstü hikayeler yayıyor. Örneğin, "üstat beni geçenlerde rüyasında görmüş ceviz kırıyormuşum, inanmazsınız bugün kendimi ceviz kırarken buldum" tarzı söylemlerle ya da "geçenlerde bana bir baktı, offff, kalbim semaya çıkıp nurlar içinde yıkanmış gibi oldu bir anda" gibi yalanlarla insanları gaza getiriyor. Gerisi şeyh uçmaz mürit uçurur zaten. Öne sürdükleri bu iddialar hiç bir zaman kanıtlanabilir nitelikte olmaz, olamaz çünkü açık veremezler. Örneğin, fetoş seni rüyasında görmüş Peygamber Efendimizin(s.a.v) de olduğu bir sohbette Peygamber Efendimiz(s.a.v) dönüp seninle konuşmamış. Sebep? Aylık haracını ödemedin.


5. Semboloji
Sembollerin hayattaki ve insan algısındaki etkisi su götürmez bir gerçektir. Bu şarlatanlar da insan ruhunu çok iyi bildikleri için sembolojiyi de çok iyi kullanılırlar. Örneğin İsa vari görünümleri kesinlikle tesadüf değildir. Tarih boyunca tekrar etmiş bu figürün insan ruhu üzerinde alelade bir etkisi yoktur. Örneğin, titri ne olursa olsun cübbe giyen bir insan gördüğünüzde ona atfettiğiniz değer sokakta gördüğünüz herhangi birine atfettiğiniz değerden farklıdır. Bu o cübbenin sizde sembolize ettiği manadan kaynaklanır. Rusya'daki tarikat liderine giden yolu hacca benzetmiştim. Bu yolculuğun büyük bir kapıdan girilerek başlaması da en baba sembollerden biridir. Ya da çoğu kez kıyamet senaryoları duyarsınız. Mesela Osho, müritlerine kıyamet gününden yırtmaları için yer altı tünelleri kazdırmış ve onlara "siz yeni insanlığın ataları olacaksınız" demişti.

6. "Sen özelsin"
Sonuncu ve bence golü attıkları yer de burası. Yahu nasıl oluyor da mühendis, doktor, avukat vb. olabilecek kadar zeki insanlar, müritlerinden Rolls Royce araba isteyen ve türlü türlü kirli işlere alenen bulaşmış bir şarlatanın peşinden gidiyorlar? sorusunun cevabı da bu diye düşünüyorum. Bence herkes özel olduğunu düşünüyor şu veya bu sebeple. Milyonlarca spermi alt edip dünyaya gelince böyle bir kompleks oluyor belki de.  Bence de herkes hakikaten özel sadece özel olduğunun farkına varabilmek ve bunu fark ettirebilmek için harcanması gereken enerji, emek ve zamanı harcamak istemediği için diğer herkes gibi yaşamak daha kolaylarına gidiyor. Özel olduğunu diğer herkes gibi olarak kanıtlayacağını zannediyor.(Şimdi burada bir parantez açıyorum) Buna da psikolojide Hz. Yunus kompleksi deniyor; insanın potansiyelini keşfetmekten korktuğu için kendi kendini sabote etmesi. Daha da açarsak; ben herkesin bir sebep için dünyaya gönderildiğine inanıyorum. Dünyaya geliş amacını (hayattaki misyonunu) çözen ve bunu yaşayan insanlar biraz olsun huzura ererken diğer herkesin karın ağrısıyla bir hayat sürdürdüğünü düşünüyorum. Düşünün ki, Allah sizi bu dünyaya bir şifacı olarak göndermiş ve doktor olmanız için gereken bütün becerilerle donatılmışsınız. İnsanlara destek olmaktan da büyük keyif alıyorsunuz. Tam tıp fakültesine gidecekken babanız şirketin devamlılığı için sizi işletme okumaya zorluyor ve siz de karşı koymuyorsunuz. Ömrünüz boyuna sizi manen tatmin edebilecek bir işiniz olabilecekken her gün kahrederek gittiğiniz bir işte hayatınızı tamamlıyorsunuz. Oysa, her şeyi göze alıp babanızla restleşebilir ve tıp okuyabilirdiniz. İşte bu cesareti gösterememeye Hz. Yunus kompleksi deniyor. (Parantezi kapatıyorum. :)  

Özel hissetmek insanın yumuşak karnı kısacası. İşte bu noktada da tarikat liderleri devreye giriyor. Etkileyici ses tonuyla, insan deviren bakışlarıyla, İsa vari görünümleriyle, geleceği gördüğü rüyalarıyla, akıl almaz felsefeleriyle ve elinde ne varsa onunla sana geliyor ve diyor ki "Sen özelsin ve bana bir sebep için gönderildin". Allah! İşte bu! Hiç çaba sarf etmeden hayat gayeni veriyor sana altın kasede. "Sen ne Hz. Yunus kompleksine falan gireceksin. Sen hiçbir şey yapmazsan da özelsin çünkü bana geldin." diyor kara büyücü. Bu noktada da  kurbanın yağları eriyor ve zaten kitle psikolojisiyle kaybettiği iradesi de yokken ortada rüzgarda savrulan yaprak gibi oradan oraya savruluyor. Başta özgür sevgi/seks iken derdi, bakıyorsun tüm ilçeyi zehirlemeye kalkıyor.(Osho'nun tarikatı) Zaten bu osho kıyametten sonra başlayacak olan yeni insanlığın ataları olma vaadini de vermişti hatırlarsanız.  Bir insanı bundan daha özel hissettirecek çok az şey vardır herhalde. 

Hz. Meryem Hz. İsa'yı doğururken Haline üzülerek: Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim" dedi" (Meryem, 19/23). O zaman Allah da ona "Sakın üzülme! Rabbin alt tarafından bir ırmak akıttı. Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine taze ve olgun hurmalar dökülsün" (Meryem, 19/24, 25) diye seslendi Hz. Meryem'e kendi himayesinde olduğunu göstermek için. 

Bu hikayeyi bir arkadaşım başka birinden duyduğu yorumla bana aktarmıştı; düşünsene Ahmet, Allah istese Hz. Meryem'e dünyanın bütün nimetlerini o an verebilirdi. Fakat, doğum sancısı çekerken bile ondan ağacı silkelemesini istedi. 

Evet canım kardeşim özelsin. Fakat özel olduğunu keşfetmenin yolu kesinlikle ve kesinlikle projeksiyon yaptığın bir tarikat liderine iradeni teslim etmek değil. Hayat gayemizi kendimiz keşfedeceğimiz. Risk alacağız, düşeceğiz, kalkacağız, ağlayacağız, gerçek, ihlaslı olacağız ve sonuna kadar talebe kalıp öğrenerek özel olduğumuzu anlayacağız.  Kısacası, potansiyelimizi keşfedebileceğimiz her fırsatı korkmadan değerlendireceğiz Bu bazen rahat bir hayatı geride bırakmak olabilir bazen de iyi para kazandırsa da nefret ettiğin bir işi bırakıp sevdiğin mesleğe yönelmek. Bedeli neyse, ki Allah kimseye kaldıramadığı bir yük vermez müsterih ol, onu ödeyeceğiz ve hayattaki gayemizi yaşayacağız. Hz. Yunus kompleksinde geçen bir hayat yukarıdaki akbabalar ve türevlerinin hedefindedir. 

Doğum anında bile Hz. Meryem'den ağacı silkelemesini isteyen Allah, kimseye emeksiz ikramı nasip etmez. 

Sağlıcakla 


































Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dev Saguro Kaktüsleri

Hayattan Nasibini Almak